Arşiv

Archive for the ‘Sağlık’ Category

Emziren Annenin Beslenme Rehberi

19 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Küçük bebeğinizi kendi sütünüz ile besleyerek, onun ve kendiniz için yapabileceğiniz en doğru şeylerden birini gerçekleştiriyorsunuz. Peki, emzirme sürecinin emek isteyen önemli bir süreç olduğunu ve sağlıklı beslenme ile süt miktarını arttırabileceğinizi biliyor musunuz?
EMZİRMENİN ANNE İÇİN YARARLARI NELERDİR?
Emzirme, doğumdan itibaren anneyi korur. Doğumdan sonra kanama riskinin azalmasında, annenin bebek ile psikolojik sevgi bağı kurmasında etkilidir. Emzirmenin anneyi; meme, yumurtalık ve rahim kanserlerinden ve halk arasında kemik erimesi olarak bilinen osteoporozdan koruyarak uzun dönemde de anneye yarar sağladığı düşünülmektedir.
EMZİREN ANNELER İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ
** Doğumdan sonra, kilo vermek için acele etmemelisiniz. Düşük kalorili diyetler yapmanız ve beslenme düzeninize dikkat etmemeniz salgıladığınız süt miktarının azalmasına neden olabilir. Bu süre içinde normal beslenmenize devam etmeniz, sadece fazla şeker ve yağ içeren hamur işleri gibi ürünleri sınırlandırmanız yeterlidir. Emziren annelerin ayda iki kilodan fazla ağırlık kaybetmeleri uygun değildir. Emziren anneler, normal enerji ihtiyaçlarından 500 kalori daha fazla almalıdırlar. Bu enerji, süt üretimi için gerekmektedir. Günlük beslenmeye 1-2 su bardağı süt, 3-4 dilim ekmek eklenmesi ile bu enerji ihtiyacı karşılanmış olur.
** Süt miktarını etkileyen en önemli etmenlerden biri, annenin sıvı tüketimidir. Annenin sıvı tüketimi yetersiz ise, salgıladığı süt miktarı da azalmaktadır. Emziren annelere önerilen günlük sıvı tüketimi; 12–15 su bardağı yani 2,5–3 litre kadardır. Bu miktarda sıvı su olarak da tüketilebileceği gibi, ayran, taze sıkılmış meyve suyu, ıhlamur, adaçayı, meyve çayları gibi bitki çayları da tüketilebilir.
** Her gün, 1 porsiyon etli yemek ve 1 adet yumurta tüketmeye özen gösterilmelidir. Bu besinler, hem diyetin protein kalitesini arttırmış olur hem de diyeti demir mineralinden zenginleştirir.
** Annenin diyeti çoklu doymamış yağ asitlerinden zenginse, anne sütü de bu yağ asitlerinden zengin olur. Çoklu doymamış yağ asitleri, beyin ve göz gelişimi, bağışıklık sistemi ve kalp sağlığı açısından önemlidir. Bu nedenle, emziren annenin haftada 2–3 kez balık tüketmesine ve yemekleri hazırlarken tek tip sıvı yağ yerine ayçiçeği, mısırözü ve soya yağını karıştırarak kullanmasına dikkat edilmelidir. Bu çeşit beslenme tarzı ile anne sütü bu yağ asitlerinden zenginleşir.
** Demir yetersizliği anemisi, gebe ve emziklilerde sıkça görülen bir sağlık sorunudur. Bu sorunun önüne geçmek için; kırmızı et, diğer et türleri, kuru baklagil ve koyu yeşil yapraklı sebze tüketilmesine özen gösterilmelidir. Yapılan testlerde kan değerleri istenilenden düşük olan annelerin, kuru meyve ve pekmez tüketimlerini arttırmaları gerekir. Vücutta demirin daha yararlı kullanılabilmesi için her öğününüzde C vitamini kaynağı olan sebzeler ve meyveler yer almalıdır. Çünkü C vitamini, vücutta demirin emilimini arttırır.
** İşlem görmüş et ve et ürünlerinden kaçınılmalıdır. Bu tür et ürünleri, insan vücuduna zararlı olan nitrit ve nitrat bileşikleri içerirler. Ayrıca, bu tür bileşikler evde uygulanan pişirme işlemiyle de oluşabilir. Bu nedenle, kızartma ve kavurmalardan uzak durulmalı, haşlama, ızgara, fırınlama yöntemleri tercih edilmelidir.
** Bu dönemde sigara ve alkol kullanılmamalıdır. Alkolün bileşenlerinden olan etanol, süt verimini azaltırken, sigarada yer alan nikotinin de az miktarda süte geçtiği bilinmektedir.
** Her zaman taze ürünlerin tüketilmesine dikkat edilmeli, küflü, zamanı geçmiş ürünlerden uzak durulmalıdır. Aflatoksin M1, karaciğer kanserine yol açan aflatoksin B1’in yıkım ürünüdür ve anne sütüne geçer. Küflenmiş tahıl ve hububat tüketimi, bu tehlikeli maddenin anne sütüne geçmesinin başlıca nedenidir. Fakat bu tür besinler ile beslenmiş inekten elde edilen süt ve süt ürünlerinin tüketimi de, aynı sonuca yol açar. Bu nedenle, sadece güvendiğiniz, uygun üretime ve kalite belgelerine sahip firmalardan besinlerinizi temin etmeniz önemlidir.
Sağlıklı günler dilerim…
11.03.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Kategoriler:Sağlık

Soğuk Algınlığından Vitaminlerle Korunun

18 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Vitaminler, vücudumuzda büyüme ve gelişme, sinir ve sindirim sisteminde işlevlerin tam olarak gerçekleştirilmesi ve vücudumuzda besin öğelerinin daha iyi bir şekilde kullanılabilmesi için anahtar role sahip besin öğeleridir. Birçoğu vücudumuzda sentez edilemez ve bu nedenle dışarıdan besinlerle alınması zorunludur. Vücudumuzun düzgün çalışmasını sağlayan vitaminler aynı zamanda bağışıklık sistemimizi düzenleyerek, bizi hasta olmaktan korurlar. Bu bahar soğuk algınlığı yaşamak istemiyorsanız, bağışıklık sistemi üzerinde etkileri olan vitaminleri ve hangi besinlerde bulunduklarına bir göz atın…
** A VİTAMİNİ: Yağda eriyen bir vitamin olup, vücudumuzda karaciğerde depolanmaktadır. Bağışıklık sistemi için olan önemi, deri bütünlüğünü sağlaması ve hücresel olaylarda olan görevlerine bağlanmaktadır. A vitamini yetersizliğinde hücresel olaylarda değişiklikler gözlenir ve deri bütünlüğü bozulur. Bu sorunlarda, bağışıklık sisteminde olumsuzluklara neden olur ve zararlı mikroorganizmaların vücudumuza girişini kolaylaştırır. A vitamini yetersizliğinde, vücudun enfeksiyonlara karşı direncinin azaldığını gösteren birçok bilimsel çalışma vardır. Bağışıklık sisteminin güçlü olmasını sağlamak için yeterli miktarda A vitamini alınması gerekir. Bu vitaminden zengin besinler; karaciğer, balık, süt, tereyağı, yumurta sarısı, ıspanak, havuç, kayısı ve domatestir. Bu besinlerden düzenli olarak tüketmek günlük A vitamini gereksinmenizi karşılamanızı sağlar. Unutulmaması gereken bir nokta ise, karaciğeri mümkün olduğunca az tüketmektir. Çünkü karaciğer vitaminlerin depo organı olduğu gibi, bazı toksik (zehirli) maddelerin de depolandığı organdır.
** E VİTAMİNİ: Güçlü bir antioksidan etkiye sahip olan E vitamini, vücudumuzun serbest radikallerden temizlenmesinde rol oynar. Bağışıklık hücreleri, serbest radikallerin oluşturacağı zararlara karşı daha duyarlı olduklarından, bu hücrelerin düzgün olarak çalışması için yeterli E vitamini almak önemlidir. Önerilen düzeyde E vitamini alımının, grip riskini ve özellikle yaşlılarda solunum sistemi enfeksiyonları riskini azalttığı bilinmektedir. Enfeksiyon döneminde ise, yeterli E vitamini almak önemlidir çünkü bu vitamin mikropların kandan temizlenme hızını arttırmaktadır. E vitamininden zengin besinler; bitkisel sıvı yağlar, fındık, fıstık, ceviz gibi yağlı tohumlar ve buğday embriyosudur. Bu tür besinlerin günlük beslenmemizde yer alması önemlidir fakat içerdikleri yoğun enerji ve yağ nedeni ile tüketiminde aşırıya kaçılmaması önerilmektedir.
** B GRUBU VİTAMİNLERİ: B-kompleks vitaminlerinden olan riboflavin, B6, folik asit ve B12 vitaminlerinin bağışıklık sistemi üzerinde etkileri olduğu bilinmektedir. Bu vitaminler arasında bağışıklık sistemi ile en güçlü ilişkiye sahip olan vitamin B6 vitaminidir. Bu vitaminlerin yetersizliklerinde, bağışıklıkta azalma gözlenir. Özellikle B6 vitamininin yetersizliği yaşlılarda bağışıklık hücrelerinde oluşan olumsuz değişikliklerle ilişkilidir. Bağışıklık sisteminin görevlerini tam olarak yerine getirebilmesi için, bu vitaminlerin yeteri miktarda alınması gerekir. Riboflavinden zengin besinler, süt ve süt ürünleridir. B6 vitamininden zengin besinler; sakatatlar ve tahıl tohumlarıdır. Folik asidin kaynağı olan besinler ise; karaciğer ve koyu yeşil yapraklı sebzelerdir. B12 vitamini ise sadece hayvansal kaynaklı besinlerde bulunmaktadır. Karaciğer ve diğer sakatatlar bu vitaminlerden her ne kadar zenginde olsalar, tüketimi önerilmeyen besinlerdir.
** C VİTAMİNİ: Suda eriyen vitaminlerden olan C vitamini, güçlü bir antioksidandır. Aynı zamanda diş eti bütünlüğünün sağlanmasında, kas, bağ ve kemik dokunun üretiminde ve yanık gibi yaraların iyileşme sürecinde önemli rollere sahiptir. C vitamini, bazı bağışıklık hücrelerinde yoğun miktarda yer alır ve bu hücreleri serbest radikaller adı verilen zararlı maddelerden korur. Böylece bağışıklık sisteminin görevine devam etmesini ve güçlenmesini sağlar. Soğuk algınlığından korunmak için yeterli miktarda C vitamini alınması gereklidir. Soğuk algınlığı olan çocuklara yapılacak C vitamini desteğinin de soğuk algınlığı süresini azaltabileceği düşünülmektedir. Fakat, soğuk algınlığı süresince alınacak mega doz C vitamini hakkında şüpheler devam etmektedir. C vitamininden zengin besinler; kuşburnu, yeşilbiber, turunçgiller ve diğer sebze ve meyvelerdir. Bu tür besinlerin her öğünde yer alması önerilmektedir.
NOT: Günlük beslenmenizin yeterli miktarda vitamin içerip içermediğini öğrenmek için bir diyetisyene danışmalısınız. Lütfen vitamin ve mineral desteklerini (tabletlerini) doktorunuza danışmadan kullanmayınız.
Sağlıklı günler dilerim…
04.03.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Anne Sütü Neden Mucizevidir?

18 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Geçmiş zamanlarda kötü bir şöhrete sahip olsa da, yeni yapılan araştırmalar ile dünyanın tek mucizevî besini olarak kabul edilen anne sütünün hangi özelliklerinden ötürü bu unvana layık görüldüğünü bilmek istiyorsanız ve anne sütünün bebek beslenmesindeki yerini öğrenmek istiyorsanız bu yazıyı okumanız yeterli…
Anne sütü, bebeğin doğması ile birlikte salgılanmaya başlar. Bebeğin doğumundan ilk yarım saat veya bir saat sonra, bebeğin emzirilmesi önemlidir. Erken emzirmenin üç olumlu yanı vardır: Bebek dış çevreden kaynaklanacak enfeksiyonlardan korunmuş olur, annenin sütünün devamlılığı sağlanır ve annede doğumdan sonra oluşabilecek kanama ihtimali azaltılmış olur. Eskiden bu “sarı sütün” bebeğe verilmemesi gerektiği düşünülmekteydi ve bu yüzden annelerin üç ezan beklemesi geleneği mevcuttu. Bu gelenek, annelerin sütlerinin kesilmesi ile sonuçlanıyordu. Sarı süt adı ile bilinen “kolostrum” yüksek protein, enerji, çinko ve A vitamini içeriği ile bebekler için en kıymetli besindir. Kolostrum, bebekleri doğumdan sonra oluşacak sarılıktan korur, enfeksiyonlara karşı direncini arttırır.
Doğumun beşinci gününden itibaren anne sütünün yapısı değişmeye başlar. Daha sulu ve beyaz görünümlü olgun süt gelmeye başlar. Olgun sütte, tıpkı kolostrum gibi bebekleri enfeksiyonlardan ve hastalıklardan korur. Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği bilgiye göre anne sütü alan bebeklerin, alamayan bebeklere göre IQ (bilişsel zekâ) puanları 8–9 puan fazla olmaktadır. Yani anne sütü, içerdiği besin öğeleri ile zekâyı destekleyici özellik göstermektedir. Bunların yanı sıra, yapılan araştırmalar anne sütünün bebekleri pişikten ve sindirim sistemi problemlerinden koruduğunu göstermiştir. Anne sütü alan bebeklerin daha az kabız oldukları ve daha az kustukları belirlenmiştir. Anne sütü alan bebeklerin diğer bebeklere nazaran daha mutlu oldukları ve daha az ağladıkları da bilinmektedir.
Günümüzde bilindiği gibi en sık gözlenen sağlık sorunları, şişmanlık, şeker hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarıdır. Yapılan araştırmalar, anne sütü alan bebeklerin hiç almayan bebeklere göre bu hastalıklar açısından daha az risk taşıdığını göstermiştir. Bebekliklerinde yeterli süre annelerini emen bebeklerin, yetişkinlik döneminde sigaraya başlama risklerinin daha düşük olduğu da bilinmektedir.
Anne sütü, içerdiği değerli besin öğeleri sayesinde yukarıda belirtilen etkilere sahiptir. Fakat her annenin sütünün birleşimi de birbirinden farklıdır. Çünkü her anne, kendi bebeğinin özelliklerine uygun süt salgılar. Bu da anne sütünün bebek için en uygun beslenmeyi sağlayacağının göstergesidir.
Sahip olduğu üstün özellikler sebebiyle, bebek yaşamının ilk altı ayında sadece anne sütü almalıdır. Bebek anne sütü ile beslendiğinde, dışarıdan su da dahil olmak üzere hiçbir içecek ve besin verilmesine gerek yoktur. İlk altı aydan sonra, uygun tamamlayıcı besinlere geçilmeli ve anne sütüne devam edilmelidir. Anne sütüne, çocuk iki yaşına gelinceye kadar devam edilebilir.
Bebek, her ağladığında emzirilmelidir. Emzirme esnasında bebeğin tutulma şekli rahat beslenmesi açısından önem taşır. Bebek emzirilirken, burunun açık olmasına, dudaklarının bütün kahverengi bölgeyi kavramasına, çenenin ise göğse yaslanmasına dikkat edilmelidir. Önemli bir diğer nokta ise, bir göğüsteki süt bitmeden diğer göğse geçilmemesi gerektiğidir. Çünkü ilk gelen süt “sulu süt”tür ve bu süt su ve şekerden zengindir. Bebek emmeye devam ettikçe “yağlı süt”e ulaşır ve bu süt onun doyması ve büyümesi için gerekli olan süttür. Bebeklerin gece emzirilmesinin de yararları vardır. Anne sütü hem hazırlık işlemi gerektirmediğinden, hem de gece emzirme anneyi rahatlatıp, gevşemesini sağladığından dolayı; anne sütü bebeğin gece beslenmeleri için en uygun besindir.
Başarılı bir emzirmenin göstergesi, emerken uykuya dalan mutlu bir bebektir. Emzirme ile sorunları olan annelerin, vazgeçmemeleri ve hemen alternatif ürünlere yönelmemeleri gerekmektedir. Bebekler için üretilen besinler, her ne kadar anne sütüne benzetilmeye çalışılmış olsa da, anne sütünün bütün özelliklerine sahip olan bir besin henüz üretilememiştir. Bu annelerin, bebeklerinin şimdiki ve gelecekteki sağlığını düşünerek bir sağlık çalışanına danışması ve emzirme ile ilgili eğitim alması, emzirme sürecinin başarılı geçmesine yardımcı olacaktır. Anneler, dünyanın en kıymetli besinini, bebeğinizden esirgemeyin…
Sağlıklı günler dilerim…
25.02.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Beslenme Ve Zeka Arasındaki İlişki

16 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Beslenme tarzı ve zekâ düzeyi arasında güçlü bir ilişki olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir. Günlük yaşantımızı sürdürebilmemiz ve hareketlerimizi koordine edebilmemiz de vazgeçilmez role sahip olan sinir sistemimizin de, besinler ile sağlanacak besin öğelerine ihtiyacı olduğu ve bazı mineral, vitamin veya diğer besin öğeleri yetersizliklerinde sinir sisteminin ve bilişsel performansın olumsuz etkilendiği bilinmektedir.
Beslenmemizde yer alan bazı öğelerin, sinir sistemi gelişiminde önemli rolleri olduğu bilinmektedir. Bu besin öğeleri ise, özellikle büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar açısından önemlidir.
Zekâ üzerinde etkisi olan ilk besin öğesi, proteinlerdir. Proteinler, doku yapım ve onarımında kullanılmasının yanı sıra, proteinlerin yapıtaşları da sinir iletimi için gerekli olan maddelerin sentezinde kullanılırlar. Bu nedenlerle, proteinler sinir sistemi ve beyin gelişimi açısından son derece önemli rol oynarlar. Doğal protein kaynakları; et ve et ürünleri, yumurta, süt ürünleri, kuru baklagiller ve tahıl ürünleridir.
Zekâ üzerinde etkili olan ikinci önemli grup ise yağlardır. Yağlar içinde yer alan yağ asitleri birbirinden farklı işlevlere sahiptir. Sıkça adını duyduğunuz omega-3 yağ asitlerinin göz ve beyin gelişimi açısından önemi büyüktür. Bunun yanı sıra, yetişkin beslenmesinde sınırlı tüketimi önerilen doymuş yağ asitleri de, çocuğun bilişsel gelişimi açısından önemlidir. Bu nedenle, bireyler gelişimini tamamlayana kadar yağı azaltılmış süt ürünleri yerine, tam yağlı süt ürünlerini tercih etmelidirler.
Diğer önemli bir grupsa, vitamin ve minerallerdir. A vitamini, tiamin, riboflavin, B6, B12 gibi vitaminlerin ve demir, çinko, iyot gibi minerallerin zekâ gelişiminde ve sinir sistemi üzerinde önemli rollere sahip olduğu bilinmektedir.
A vitamini, omurilik oluşumunda görev almaktadır. Yetersizliği sonucunda, bebeklik çağında omurilik ile ilgili sorunlar oluşabilir. A vitamininin en iyi kaynakları, karaciğer, balık ve süttür. Bebeklik döneminde ise en iyi A vitamini kaynağı anne sütüdür. Tiamin, B kompleks vitaminleri arasında yer alan ve B1 vitamini olarak bilinen vitamindir. Enerji metabolizması açısından sahip olduğu önemli işlevler göz önüne alınırsa, sinir sistemi açısından da çok önemli olduğu görülebilir. Yetersizliğinde, doğumsal büyüme geriliği ve sakatlıklar meydana gelebilir. Tiaminin en iyi kaynakları, tam tahıl ürünleridir. Bebekler içinse, anne sütü en iyi kaynaktır. Riboflavin de B kompleks vitaminlerinden olup, omurilik oluşumunda ve sinir hücrelerini koruyan yağlı yapının –miyelin- oluşumu için gereklidir ve en iyi doğal riboflavin kaynakları, süt ve süt ürünleridir. B6 vitamini, beyinde sinir iletimini sağlayan maddelerin sentezinde rol alan bir vitamindir ve yetersizliğinde bu maddelerde eksiklikler oluşabilir. B12 vitamini eksikliğinde ise, omurilikte ağır sakatlıklar oluşabilir. Bu vitaminin kaynakları, hayvansal besinlerdir ve hiçbir bitkisel besin B12 vitamini içermemektedir.
Demir minerali, beyin ve sinir sistemi açısından çok önemlidir. Çünkü bu mineral, beyinde yer alan beyaz maddede yüksek yoğunlukta bulunmaktadır. Demir yetersizliğinde, bireylerde konsantrasyon bozukluğu ve dikkatsizlik görülür. En iyi kaynağı kırmızı ettir. Diğer kaynakları ise, etler, kuru baklagil, pekmez, koyu yeşil yapraklı sebzelerdir. Portakal ve çilekte demir kaynağı sayılmaktadır.
İyot minerali, sinir sistemi açısından çok önemlidir. Çünkü iyot yetersizliği olan gebelerin çocuklarında zekâ geriliği görülme riski çok yüksektir. Bebeğin beyin gelişiminin, gebeliğin ilk üç ayında büyük bir kısmı tamamlandığından dolayı da, bu süreden sonra uygulanan tedavinin veya yanlış beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesinin bir anlamı yoktur. Zekâ geriliğinin yanı sıra, iyot yetersizliği düşük ve ölü doğumlarla da ilişkilidir. İyodun en iyi kaynakları, deniz ürünleri ve iyotlu tuzdur. İyotlu tuzun iyot içeriğinin zarar görmemesi için, karanlık ve serin bir ortamda ışık geçirmez şişelerde veya kutularda saklanması gerekir.
Çinko, beyinde yer alan beyaz ve gri maddede bulunduğundan ötürü sinir sistemi için önemlidir. Yetersizliğinde, beyin gelişiminde gerilik oluşabilir. Çinkonun en iyi kaynakları, et ürünleri ve deniz ürünleridir. Anne sütünün çinko içeriği yüksek olduğundan dolayı bebekler için iyi bir kaynaktır.
Sağlıklı günler dilerim…
18.02.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Şişman Çocuklar İçin Sağlıklı Zayıflama Önerileri

16 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Son günlerde şişmanlık; çocuk, genç, yaşlı herkesin ortak sorunu haline geldi. Dünya Sağlık Örgütü’nün bildirdiği verilere göreyse, çocukluk çağında görülen şişmanlık, yeniçağın büyük bir sorunu haline gelmiş durumda. En temel nedenleri, artan besin tüketimi ve azalan fiziksel aktivite olmakla birlikte, şişmanlığın beraberinde çok büyük sağlık riskleri getirdiği de bilinen bir gerçek. İdeal kilolarından daha fazla kiloya sahip –halk arasında toplu olarak adlandırılan grup- veya şişman çocukların, ileriki yaşlarında diyabet, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve eklem rahatsızlıkları gibi hastalıklara yakalanma riski, normal ağırlığa sahip çocuklara göre daha fazla. Bu durumda, yapılması gereken bir şey var ki, o da tabiî ki çocuğun kilo vermesini sağlamak. Fakat kilo kaybının bilimsel veriler ışığında ve bir uzman eşliğinde gerçekleştirilmesi, çocuklarda da; yetişkinlerde olduğu gibi çok önemlidir. Uygun olmayan zayıflama yöntemleri ile çocukta yemekten soğuma, gizli yeme sendromları gibi beslenme bozuklukları oluşabileceği gibi, normal büyüme ve gelişmesinde de eksiklik oluşabilir. Bir beslenme ve diyet uzmanı rehberliğinde uygulanacak, yaşına uygun beslenme programı; yine yaşına uygun fiziksel aktivite programı ile desteklendiğinde, çocuğun sağlıklı bir şekilde zayıflayacağı ve herhangi bir beslenme problemi ile karşılaşmayacağı bilinmelidir.
Çocuklarda şişmanlığın bazı nedenleri vardır. Bu nedenler arasında, fazla yeme, hareketsiz yaşam en sık görülen sebepler iken, hormonal veya psikolojik nedenler ile de şişmanlık oluşabilmektedir. Bu nedenle, aşırı şişman çocukların genel sağlık muayenesinden geçtikten sonra, zayıflama programına alınmaları gerekmektedir. Zayıflama programında dikkat edilmesi gereken faktörler şu şekilde sıralanabilir:
** Çocuğun yaşına, cinsiyetine, gelişimine ve fiziksel aktivitesine göre hazırlanmış diyet uygulanmalıdır. Başka bir çocuk veya yetişkin için hazırlanmış diyet kesinlikle uygulanmamalıdır.
** Çok düşük kalorili diyetler, hızlı kilo verdiren diyetler, tek besinden oluşan diyetler, kesinlikle şişmanlığının tedavisinde kullanılmamalıdır. Zayıflama ilaçları ve iştahı azaltan beslenme ürünleri, yan etkilerinden ötürü çocukların ağırlık kaybetmesi için kullanılmamalıdır. Şişmanlığın tedavisinde kullanılan ameliyatların da, çocuklar için uygun olmadığı bilinmektedir.
** Kilolu çocukların, anne ve babalarına bakıldığında genellikle birinin veya ikisinin birden kilolu olduğu görülür. Bu tip ailelerde şişmanlık yanlış beslenme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır. Ailenin yanlış beslenme alışkanlıklarını düzeltmesi, çocuğunda daha kolay kilo kaybetmesine ve en önemlisi doğru beslenme alışkanlıkları kazanmasına yardımcı olur.
** Canı sıkılmış çocuğu eğlendirmek, çocuğu ödüllendirmek gibi sebeplerle, çocuğa besin verilmemelidir. Çocuk, neyi ne kadar ve neden yediğini öğrenerek besin tüketmelidir. Bu nedenle, evde ve okulda öğün düzeninin olması gereklidir.
** Çocuğun, televizyon veya bilgisayar karşısında yemek yemesine izin verilmemelidir. Bu şekilde ne tükettiğini anlayamayacağından dolayı, daha fazla besin tüketir. Aile sofralarında sohbet ederek ve çok çiğnenerek tüketilecek bir öğün çok daha sağlıklı olacaktır.
** Çocuğun hareketli olması sağlanmalıdır. Sokaklarda oyun oynama döneminin bittiği bu günlerde, çocukların evde daha fazla vakit geçirdiği bilinmektedir. Fakat sağlıklı büyüme ve gelişme için hareket gereklidir. Bu nedenle çocukların, bisiklete binmesi, top oynaması veya sevdiği bir spor dalı ile uğraşması açısından çocuklara destek verilmelidir.
** Şişman çocuğun, şekerli ve yağlı besin tüketimi azaltılmalıdır. Bu besinler, büyüme ve gelişme için gerekli olan vitamin ve minerallerden fakir olmasının yanı sıra, enerji yüklüdürler. Bu besinler yerine, sebze ve meyve tüketimi desteklenmelidir. Başta şekerli ve yağlı besinlerden vazgeçmemek için sebze ve meyveyi reddetse de, sizin desteğinizle kısa zamanda tüketime alışacak ve abur cubur besinlerden uzaklaşacaktır.
** Şişman çocuğun zayıflama programını reddetmemesi ve kilo kaybettikten sonra ideal kilosunda ve tekrar kilo almadan yaşamını devam ettirebilmesi için, çocuğa doğru beslenmenin öğretilmesi gerekmektedir. Besinlerin sağlık ile olan ilişkilerinin ve sağlıklı beslenme uygulamalarının çocuğa anlayabileceği ve kolay sıkılmayacağı bir dilde anlatılması programın başarısı için kesinlikle gereklidir.
** Şişman çocuğa, sosyal yaşamını kısıtlamayan, esnek beslenme önerileri ve beslenme eğitimi ile desteklenmiş, sağlık kontrollerinin aksatılmadığı bir zayıflama programı uygulanmalıdır.
Sağlıklı günler dilerim…
Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde 11.02.2007 tarihinde yayınlanmıştır.