Arşiv

Archive for the ‘Sağlık’ Category

Besin Alerjileri Ve Başa Çıkma Yolları

21 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Birçok kişiden bazı besinlere karşı alerjisi olduğunu duyabilirsiniz veya sizde besin alerjiniz olduğundan şüpheleniyor olabilirsiniz. Besin alerjilerinin gerçekte ne olduğunu ve hangi besinlerin alerji oluşturabileceğini ve gerçekten besin alerjiniz varsa başa çıkma yollarını öğrenmenin zamanı gelmedi mi?
BESİN ALERJİSİ NEDİR?
Bazı besinlerde bulunan proteinler, vücutta bağışıklık sisteminin uyarılmasına sebep olur. Uyarılan bağışıklık sistemi, besine karşı bağışıklık yanıtı oluşturur ve besin alerjileri ortaya çıkar.
Besin alerjileri genelde kalıtsaldır. Yani sizde herhangi bir besine karşı alerji varsa, çocuğunuzda oluşma riski olduğunu da unutmamanız gerekir. Çocuklar besin alerjilerine yetişkinlere nazaran daha duyarlı olsalar da, birçok çocuk büyüdüğünde alerjik reaksiyonlar son bulur.
Birçok kişi besin alerjisi olduğunu düşünmektedir. Fakat gerçek besin alerjileri, yetişkinlerde %2, çocuklarda %5 oranında görülür.
Besin alerjilerinin vücutta en sık sebep olduğu değişiklikler; şişme, aksırma veya mide bulantısıdır. Fakat besin alerjilerinde deri döküntüsü, dudak şişmesi, gözlerde kaşıntı, öksürük, solunum sıkıntısı, kusma ve ishalde görülebilir. Gerçek besin alerjilerinin, taklitleri ile karıştırılmaması gerekir. Bazen besine karşı duyulan tiksinti de bunlara benzer durumlarla sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle besin alerjiniz olduğunu düşünüyorsanız, mutlaka bir doktora başvurmalı ve gerekli testleri yaptırmalısınız.
HANGİ BESİNLER ALERJİK ETKİ GÖSTEREBİLİR?
Süt, yumurta, mısır, baklagiller ve soya alerjik etki gösterebilecek besinler arasında yer almaktadır. Yer fıstığı ve kabuklu deniz hayvanları da bazı bireylerde alerjik reaksiyonlara sebep olur. Çavdar, çikolata ve çilekte alerjik etki gösterebilecek besinler arasında yer almaktadır.
Bebeklerde inek sütüne olan alerji bebeğe inek sütü veya inek sütü bazlı bebek mamalarının verilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Bu durumda bebekte bulantı, kusma, ishal ve iştahsızlık oluşur. İnek sütü proteinine alerjisi olan bebeklerin inek sütü içeren herhangi bir besin tüketmemesi ve soya bazlı mamalarla beslenmesi gerekmektedir. Fakat inek sütü alerjisi olan bebeklerin bir kısmında, soya proteinine karşı duyarlılıkta söz konusu olabilir. Bu durumda, bebeğin tedavi edici özellikte özel bazı mamalarla beslenmesi gerekir.
Yumurta beyazına karşı oluşan alerji, bebek ve çocuklarda sıklıkla gözlenir. Bu nedenle, ek besinlere ilk başlandığında bebeklere sadece yumurta sarısı verilmesi önerilir. Bir yaşına kadar yumurta beyazının verilmemesi daha uygun olacaktır.
Fıstık, yumurta ve kabuklu deniz hayvanlarının oluşturabileceği alerji, diğer besinlere nazaran daha tehlikeli olabilir. Bu besinlere alerjisi olan bireylerde, besinlerin tüketiminden sonra terleme, düzensiz kalp atışları, düşük tansiyon ve şok durumu oluşabilir.
BESİN ALERJİLERİ İLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI
Besin alerjisi tanısı aldıysanız, alerjik reaksiyon verdiğiniz besini beslenme örüntünüzden çıkarmanız gerekir. Bu önlemin yanı sıra dikkat etmeniz gereken bazı püf noktalarının olduğunu da unutmayın…
** Bir diyetisyene danışın… Diyetisyeniniz, alerji oluşturduğunuz besinle ilgili bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda o besin beslenme planınızda olmadan da besin çeşitliliği sağlamanızda size yardımcı olur.
** Besin etiketlerine dikkat edin… Alerjik reaksiyon gösterdiğiniz besin sadece tek tüketildiğinde değil, başka bir besinin içinde yer aldığında da vücudunuzda aynı tepkiler oluşmasına neden olur. Bu nedenle, besin etiketlerini dikkatlice okuyup, alerjik olduğunuz besinin, satın alacağınız besinin içinde yer alıp almadığını belirlemelisiniz. Örneğin süte alerjiniz varsa, sütlü çikolatalardan uzak durup, bitter çikolata almanız gerekir.
** Etiket okumaktan vazgeçmeyin… Defalarca satın aldığınız bir ürün de olsa, her seferinde etiketi muhakkak gözden geçirmelisiniz. Çünkü besinin içeriği değiştirilmiş olabilir.
Sağlıklı günler dilerim…
06.05.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Kategoriler:Sağlık Etiketler:,

Demir Yetersizliği Anemisi Ve Beslenme

21 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Demir minerali, vücudumuzda sentez edilemeyen ve besinlerle alınması zorunlu bir besin öğesidir. Vücudumuzda birçok yararlı fonksiyonu olan demir, yetersiz alındığında anemiye sebep olabilir. Demir yetersizliği anemisine, çocuklarda, gençlerde, gebelerde ve vejetaryenlerde daha sık rastlanmaktadır. Demir yetersizliği anemisinin oluşumunu engellemek veya demir yetersizliği anemisinin ciddiyetini azaltmak doğru beslenme ile mümkün olabilir. Bu haftaki yazımızda, demir mineralinin vücudumuzdaki görevlerini, besin kaynaklarını ve demir yetersizliği anemisini, gelecek haftaki yazımızda ise; beslenmenizde demir anemisinden korunma ve ciddiyetini azaltma konularında, atlamamanız gereken bütün püf noktalarını bulabilirsiniz.
DEMİR NEDİR? NE İŞE YARAR? HANGİ BESİNLER DEMİR KAYNAĞIDIR?
Demir minerali, birçok besinde doğal olarak bulunan ve aynı zamanda vücudumuzda biriktirilerek birçok görevde yer alan bir mikro besin öğesidir. Demir mineralinin vücudumuzda en çok bulunduğu yer damarlarımızda dolaşan kandır. Kanda bulunan hemoglobinlerin yapısında yer alarak, dokularımıza oksijen taşınmasını sağlar. Karbondioksit gazının ise hücrelerden atılmasında etkindir. Vücuttan bazı ilaçların ve zehirli öğelerin atılmasında görev aldığı ve bilişsel performans için gerekli olduğu bilinmektedir. Demir minerali ayrıca bağışıklık sistemi açısından da önemlidir ve enfeksiyonlardan korunmamızı sağlar.
Demir, besinlerde iki şekilde bulunur. Bu iki form; hem ve hem olmayan demir adını alır. Hem demir vücudumuzda etkili bir şekilde kullanılabilirken, hem olmayan demirin vücudumuzda kullanılma oranı düşüktür. Hem demirin besinsel kaynağı, sadece et grubudur. Hem olmayan demir ise; yumurtada, kuru baklagillerde, koyu yeşil yapraklı sebzelerde ve yağlı tohumlarda bulunur. Pekmez ve kuru meyveler iyi birer demir kaynağıdır. Bazı meyvelerde orta dereceli demir kaynağı sayılabilir. Vücudumuza besinlerle alınan hem demirin %15-35’i kullanılabilirken, hem olmayan demirin %2-20’si kullanılabilmektedir.
Ülkemizde yanlış bilinen bir konuda, ıspanağın en iyi demir kaynağı olduğudur. Ispanağın demir içerdiği doğrudur fakat demir mineralinin en iyi kaynağı değildir. Çünkü ıspanak ve diğer koyu yeşil yapraklı sebzeler hem olmayan demir içermektedirler. Bu nedenle vücutta demir kullanımı az olmaktadır. Ayrıca ıspanağın içinde doğal olarak bulunan oksalik asit adındaki maddede ıspanaktan demir emilimini azaltır. Demirin en iyi besinsel kaynağı, kırmızı ettir.
DEMİR ANEMİSİ NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?
Demir minerali çeşitli nedenler dolayısıyla vücutta gerektiği kadar yer almıyorsa, hemoglobinlerin içindeki demir miktarı azalır ve bir süre sonra demir yetersizliğine bağlı anemi oluşabilir. Demir yetersizliği anemisinin birçok oluşma sebebi vardır. Bunlardan en sık görülen nedenler, demirin yetersiz alımı, demirin çeşitli hastalıklar nedeni ile vücutta yetersiz kullanımı, bazı durumlarda artan demir gereksiniminin karşılanamaması ve barsak parazitlerinin varlığıdır. Bunların yanı sıra, aşırı kanamalardan sonra da anemi oluşabilir.
Demir yetersizliği anemisi kendisini üşüme hissi, soğuk eller, soluk ten, halsizlik ve iştahsızlık ile belli eder. Daha sonraki dönemde ise sık hasta olma, dikkat süresinin kısalması, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtiler ortaya çıkar. Çocuklarda okul başarısı düşebilir.
KİMLER RİSK ALTINDA?
Bebekler, çocuklar, gençler, doğurma çağında olan kadınlar ve gebeler demir yetersizliği anemisi açısından risk gruplarıdır. Bunun nedeni, bu dönemlerde demir minerali ihtiyacının artmış olmasıdır. Artan ihtiyacın karşılanamaması durumunda anemi oluşabilir. Örneğin anne sütü bebekler için ilk 6 ay “tek başına” yeterlidir. Fakat 6.ayda uygun ek besinlere geçilmezse anne sütü tek başına artmış demir minerali ihtiyacını karşılayamaz. Demir minerali gereksinimi, yalnızca büyüme ve gelişme çağında artmaz. Gebelikte demir gereksinmesinin artma sebebi, fetüsün de demir ihtiyacı olmasından kaynaklanır. Doğurganlık döneminde olan kadınların demir gereksinmesi, aynı yaş grubundaki erkeklerden daha fazladır. Çünkü aylık periyotlarda vücuttan demir kaybı olmaktadır.

DEMİR ANEMİSİNDEN HEM KORUNMAK, HEMDE KURTULMAK İÇİN…
** Yeterli miktarda et tüketmek önemlidir… Et grubunda yer alan besinler demirin en iyi doğal besin kaynaklarıdır. Bu nedenle et tüketiminin yeterli miktarda olması önem taşır. Günde en az 2–3 köfte kadar (60–90 gram) et tüketmeye özen gösterin. Burada unutulmaması gereken nokta, demirin en iyi kaynağının kırmızı et olmasıdır. Tavuk, hindi etleri veya diğer etlerde demir içermektedir fakat demir içeriği en yüksek olan et kırmızı ettir.
** Kahvaltıda yumurtanın yanına meyve suyu veya domates, biber dilimleri… Yumurta hem olmayan demir içermektedir. Hem olmayan demir emilimini arttıran C vitamininin tüketimi önemlidir. Bu nedenle yumurtadan daha fazla yararlanmak için, kahvaltıdaki yumurtanızla birlikte taze sıkılmış portakal suyu için veya birkaç dilim domates veya yeşilbiber tüketin.
** Hem olmayanın yanına birazda hem demir… Hem demir, hem olmayan demirin emilimini arttırır. Bu nedenle yumurta tükettiğiniz öğünlerde bir miktar da hem demir kaynağı (et ürünleri) olmasına dikkat etmelisiniz.
** Bitkisel kaynaklı demir ile C vitamini dostluğu… Özellikle bitkisel besin kaynaklı demir tüketiyorsanız bu madde sizin önemlidir. Hem olmayan demir emilimini arttırmak için öğünü C vitamini ile destekleyin. Bunu öğününüze bir miktar kırmızı dolmalık biber, brokoli, yeşilbiber, patates, lahana veya domates ekleyerek yapabilirsiniz.
** Yemekten hemen sonra çaya veda… Çayda bulunan tanen adı verilen maddeler, demir emilimini azaltırlar. Bu nedenle yemekten hemen sonra çay içilmesi uygun değildir. Yemekten 45 dakika sonra içilen açık çayın demir emilimini etkilemediği bilinmektedir.
** Posa iyidir, tabi aşırıya kaçmazsanız… Aşırı miktarda posa tüketimi de, demirin vücutta kullanılabilirliğini azaltır. Bu nedenle günlük önerilen 25–30 gramdan fazla posa tüketimi olumlu değildir. Bebek ve çocuklara kepekli ürünler verilmemelidir. Yetişkinlerde her besine kaşık kaşık kepek eklenen zayıflama diyetlerini uygulamaktan kaçınmalıdır.
** Pekmez, özellikle çocuklar için… Pekmez, demirin iyi bir kaynağıdır. Bu nedenle çocukluk çağında her gün yaklaşık 1 yemek kaşığı tüketilmelidir. Gebelerde de bu miktarlarda tüketilmesi uygundur.
** Kuru meyveler sofralara… Kuru incir, kuru kayısı ve kuru üzüm gibi kurutulmuş meyvelerde iyi demir kaynağıdır. Çocuklar, diyabet hastası olmayan gebeler ve demir anemisi olan bireyler günlük meyve ihtiyaçlarının bir kısmını kuru meyvelerden karşılayabilirler. Özellikle kilo problemi olan yetişkinler, kuru meyve tüketimine dikkat etmelidirler çünkü kuru meyvelerin içerdiği enerji normal meyvelere göre daha fazladır.
DEMİR DESTEĞİ (TABLETİ) KULLANMALI MI?
Demir desteğine genelde, bebeklerde, gebelerde, ağır kan kaybı geçirmiş bireylerde, vejetaryenlerde ve anemisi olan bireylerde gerek duyulmaktadır.
Bebek ve çocuklarda demir anemisi sık görülen bir durumdur. Bu nedenle, düzenli aralıklarla ve doktor tavsiyesi ile çocukların demir durumları saptanmalıdır. Sağlık kuruluşlarında ücretsiz bir hizmet olan bebeklere demir damlası uygulamasına katılmak, bebek sağlığı için önemlidir.
Demir yetersizliği olan bireyler, doktorlarının verdiği önerilere göre demir desteği kullanabilirler. Fakat demir desteği kullanılırken doktor önerilerinden dışarı çıkmamak gerekmektedir. Çünkü demirin azı zararlı olduğu kadar fazlası da zararlıdır. Demir, vücudumuzda depo edilen bir mineral olduğundan fazla alınması vücutta birikimine neden olabilir ve bu durumda tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Demir minerali ile ilgili bir yetersizliği olmayan bireylerin demir desteği kullanmasına gerek yoktur. Bu bireyler, yukarda belirtilen sağlıklı püf noktalarına dikkat ederek ve dengeli beslenerek demir gereksinimlerini karşılayabilirler.
Sağlıklı günler dilerim…
29.04.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Sarımsağın yararları ve zararları

21 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Yoğun kokusu nedeni ile düşmanız ilan ettiğimiz sarımsağın yararları gündemde olan konulardan biri… Birden fazla yarara sahip olan ve vücudumuzda birçok olumlu etki gösteren sarımsağı daha yakından tanımak ister misiniz?
Bitkisel dünyada adı “Allivum Sativum” olan sarımsak bitkisi, içerisinde 33 çeşit kükürtlü birleşik, 17 çeşit aminoasit (protein yapıtaşı), potasyum, selenyum ve çinko barındırır. Kokusunu içinde bulunan kükürtlü birleşiklerden almakta olan sarımsak, içerdiği selenyum, çinko gibi besin öğeleri sayesinde vücudumuza sayısız yarar sağlar.
Çiğ iken keskin ve kötü bir kokuya ve tada sahip olan sarımsak, bu etkilerini pişirilince kaybeder. Pişirme esnasında parçalanan ve etkinliğini yitiren kükürtlü birleşiklerle beraber keskin koku ve tatta ortadan kaybolmaktadır. Pişirme esnasında sarımsağın kaybettiği özellikleri sadece kendine has kokusu ve tası değildir, aynı zamanda içinde yer alan bazı etkin birleşikler de etkisiz hale geldiğinden dolayı, sağlığa olan olumlu etkileri de oldukça azalır.
Sarımsak, içerisinde yer alan maddeler sebebi ile antikoagulan, antibiyotik, antioksidan, antihipertansif, antikanser etki gösterdiği gibi; hipolipidemik etkiye de sahiptir. sarımsağın zehirlenmeler ve katkı maddelerinin vücuttan atılması üzerinde de etkileri olduğu düşünülmektedir. Bu yararlı etkilerini anlamları ile inceleyelim.
** Antikoagulan Etki: İçerisinde yer alan etkin maddeler sebebi ile sarımsak, pıhtılaşmayı önleyici etki göstermektedir. Bu etkisi nedeniyle, damar tıkanıklığı ve kalp hastalıkları riskini azaltır. Damarlar üzerinde sahip olduğu etki nedeniyle, kalp hastalarına da tüketimi önerilmektedir.
** Antibiyotik etki: Sarımsak, virüslere, mantarlara, tek hücreli parazitlere ve bakterilere karşı koruma sağlar. Oluşturduğu antibiyotik etki sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir ve enfeksiyon hastalıklarına ve soğuk algınlığına yakalanma riskini azaltır. İçerdiği doğal aktif maddeler, mikropların vücuda tutunma yeteneğini azaltmaktadır.
** Antioksidan etki: İçerdiği selenyum ve çinko mineralleri antioksidan etkiye sahiptir. Antioksidan etkisi ile vücudumuza alınan veya vücut içinde üretilen zararlı etkilere sahip serbest radikalleri etkisiz hale getirir. Serbest radikaller birikimleri sonucu bazı hastalıklara ve yaşlanmaya sebep olur. Bu nedenle, sarımsağın sahip olduğu antioksidan etkinin yaşlanmayı geciktirici etki gösterdiği düşünülmektedir.
** Antihipertansif Etki: Kalp ve damarlar üzerinde sahip olduğu yararlı etki sadece, damar tıkanıklığını önlemez. İçerdiği doğal aktif bileşikler aynı zamanda tansiyonu düşürmekte de etkilidir. Bu nedenle tüketimi yüksek tansiyon hastalarına önerilmektedir.
** Antikanser Etki: Serbest radikaller, vücutta birikerek çeşitli kanser türlerinin ortaya çıkma riskini arttırabilirler. Sarımsak ise sahip olduğu antioksidan etkili aktif bileşenler sayesinde kanser riskini azaltır ve kanser oluşumu üzerinde baskılayıcı etki gösterir. Yapılan çalışmalar, sarımsağın özellikle kimyasal madde ve radyasyona bağlı oluşan kanser türlerinin riskini azalma da etkili olabileceğini göstermektedir. sarımsağın antikanser etkisi, bağışıklık sistemini güçlendirmesi ile ilişkilidir.
** Hipolipidemik Etki: Sarımsak, kan yağları üzerinde de olumlu etkilere sahiptir. Kan yağlarının dengelenmesinde ve kötü kolesterol olarak adlandırılan LDL-kolesterolün azaltılmasında etkilidir. Karaciğerden sentezlenen yağ miktarını azaltıcı etkisi olduğu düşünülmektedir.
** Zehirlenmeler Üzerine Olan Etkileri: Kadminyum, arsenik ve civa gibi maddelerin etkisi ile oluşan zehirlenmelerde sarımsağın güçlü bir tedavi edici etkisi olduğu saptanmıştır. sarımsağın içinde yer alan kükürtlü birleşikler, bu gibi maddelere bağlanarak vücuttan atılmalarını sağlar.
** Vücuda Alınan Katkı Maddeleri Üzerine Olan Etkileri: Vücuda alınan gıda katkı maddelerine ve tatlandırıcılara bağlanarak, bu maddelerin atımını arttırdığı düşünülmektedir.
NE KADAR VE NASIL YEMELİ? Sarmısağı haftada 2-3 kez 1-2 diş olarak tüketmeniz önerilir. sarımsaktan tam faydayı sağlayabilmek için çiğ olarak tüketmeniz gerekir. Tüketim miktarlarına dikkat etmeniz önem taşır, çünkü sarımsağın aşırı tüketimi yoğun gaz hissine, karın ağrılarına ve bazı bireylerde alerjilere neden olabilir.
Sağlıklı günler dilerim…
15.04.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Beslenmenizi Herkese Emanet Etmeyin! Diyetisyen Kimdir?

19 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Herkesin kendini beslenme uzmanı ilan ettiği bu günlerde, kimin önerilerinin doğru, kiminkinin yanlış olduğunu belirlemek zor. Aynı zamanda, birbiri ile çelişen açıklamalar yapan bu insanlardan hangilerinin bu işin uzmanı olduğunu bilmekte öyle… Her gün yeni açıklamalar, sansasyonel diyetler ve yeni (!!!) uzmanlar arasında ne yapacağınıza karar vermek, hem zor hem de kafa karıştırıcı değil mi?
Televizyonda gördüğünüz, uzmanların birçoğunun beslenme uzmanı olmadığı halde kendini öyle tanıtıyor olması, beslenme konusunda üç-beş gün kurs alan insanların verdikleri demeçler ve kulaktan duyma bilgilerin çok fazla olması beslenmemiz konusunda kime güveneceğimiz hakkında kararsızlığa yol açıyor. Peki, böyle bir ortamda kim doğru söylüyor ve kime kulak vermek gerek?
Sağlıklı beslenme konusunda tek uzman kişi diyetisyenlerdir. Diyetisyenler, üniversitelerin beslenme ve diyetetik bölümlerinde dört yıl bu konu üzerinde ihtisas yapmış kişilerdir. Diyetisyenler dışında önerilen beslenme ve diyet önerilerinin koruyucu sağlık hizmetleri ile bir alakası olmayıp, alternatif tıp hizmeti oldukları savunulmaktadır.
Günümüzde, dünya çapında sağlığı koruyucu ve yaşam kalitesini arttırıcı doğru beslenme ilkeleri hakkında çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Beslenme ve diyet uzmanları, bu bilimsel çalışmalar doğrultusunda önerilerini oluşturmakta ve bireylerin diyetlerini bu bilgiler ışığında düzenlemektedir.
Doğru beslenme hizmeti alıp, almadığınızı anlamak için uygulayabileceğiniz bazı yöntemlerin olduğunu da bilmek gerekir. Bu yöntemleri, sizin için derledik…
**Size beslenme önerileri veren kişilere, “Beslenme ve Diyetetik” mezunu olup olmadığını sormak, sizin için en kesin yol olacaktır. Yurtdışında eğitim aldığını iddia eden kişilere hangi bölümlerden mezun olduklarını sormayı unutmamalısınız.
**Bu konuda çoğu zaman unvanlar yanıltıcı olabilir. Bu nedenle, akademik unvanların veya meslek unvanlarının hangi ihtisas alanına ait olduğunu, beslenme önerileri veren kişilere sormakta yarar vardır.
**Dünyada mucize besin ve mucize diyet diye bir şey yoktur. Mucize ürünler veya diyetler öneren kişilere kolayca aldanmayın. Bu ürünlerin ve diyetlerin etki mekanizmalarını sorun. Mucize ürünlerin çoğu, iştah kapatıcılardır. İstediğiniz kiloya ulaştıktan sonra ürünleri tüketmeyi bıraktığınızda, kaybettiğiniz kilolar size fazlasıyla geri döner. Ayrıca bu ürünlerin çoğunun yan etkileri vardır. Mucize diyetler ise, kısa zamanda kilo verilmesini sağlar fakat iştah kapatıcılar ile aynı hazin sonuçlara neden olurlar. Üstelik azalmış metabolik hızınız nedeniyle, bu diyetler sonrasında çok daha az besin tüketimine mahkûm kalırsınız.
**Zayıflama ilaçları önerenlerden uzak durmalısınız. Zayıflama ilaçları, yan etkileri nedeniyle “doktor kontrolünde” ve sadece ağır obezite tedavisinde kullanılan ilaçlardır.
** Diyet ürünler ve tabletler satan kişilerin çoğunun beslenme bilgileri sınırlıdır ve kimileri kendilerini beslenme uzmanı olarak tanıtabilirler. Aldıkları kısa süreli eğitimde öğrendikleri aynı bilgileri, farklı bireyler üzerinde uygulamaya çalışırlar. Merak ettiğiniz beslenme konularını danışarak, karşınızdaki kişinin sağlıklı beslenme bilgisini ölçebilirsiniz.
** Yeni keşfedildiği söylenen her şeye inanmamalısınız. Çünkü bilgilerin bilimsel gerçeklere ve uygulanabilir beslenme önerilerine dönüşmesi zaman alan ve emek gerektiren süreçtir. Yeni tedavi metotlarının geçerliliğini görmek için, bir dönem izleyici kalmak sizin için daha uygun olabilir.
** Tek bir besinden oluşan diyetlerden, günde 10 saat süren egzersiz programlarından kaçının. Kiloları bir günde almadığınız gibi, bir günde de veremezsiniz. Ayrıca lahana çorbası ve 10 saatlik egzersiz programı ile sonsuza kadar yaşamakta pek mümkün değildir. Unutmayın ki, zayıflama programı sizin için hazırlanıyor, siz ona uymak için bütün sosyal ve özel yaşantınızı sınırlandırmak yerine, onun sizin günlük yaşamınıza adapte edilmesini talep edebilirsiniz.
Sağlıklı günler dilerim…
25.03.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Sağlıklı Beslenme Yolunda Önemli Bir Adım.

19 Temmuz 2010 Yorum bırakın

Birçoğumuz besinleri satın alırken sadece fiyat etiketine dikkat etsek de, sağlıklı besin seçimi yapmamızı sağlayan aslında besinler üzerinde yer alan ve besinlerin özelliklerini sıralayan etiketleridir. Besin etiketleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olarak, daha sağlıklı beslenmemiz mümkündür. Beslenmemizi sadece karın doyurmaktan çıkarıp, sağlığımızı koruyucu ve geliştirici hale getirmenin yollarından biri olan, besin etiketlerini doğru okuma metotları kılavuzunu sizler için hazırladık…
BİR BESİNİN ÜZERİNDE HANGİ ETİKETLER VARDIR?
Belki de bugüne kadar bakıp fark etmediğiniz etiketlerde aşağıda açıklanan bilgiler yer alır.

  • Besin Öğeleri Etiketi: Besinin içerdiği besin öğeleri ve diğer öğeleri açıklayan listedir. Besinin karbonhidrat, yağ, protein, kolesterol, mineral ve vitamin içeriklerini bu etiketlerde bulmak ve doğru seçimler yaparak, sağlıklı beslenmek mümkündür.
  • İçindekiler Listesi: Satın alacağımız besini oluşturan bütün diğer besinleri ve üretimde besine eklenen katkı maddelerini gösteren listedir. Besini oluşturan öğeler, genellikle besinin içinde çok bulunandan az bulunana göre sıralanır. Besinin dengeli beslenmeye olan katkısını değerlendirebilmeniz açısından olumlu olabilir.
  • Beslenme açıklaması: Eğer satın aldığınız ürün “light”, “düşük kolesterollü” gibi özelliklere sahipse, bu tür açıklamaların bulunduğu bölüme verilen isimdir.
  • Sağlık iddiaları: Sağlığa potansiyel etkisi olabilecek şekilde hazırlanmış besinlerde (örneğin probiyotik ürünler, kolesterolü azaltıcı ürünler gibi), besinin oluşturabileceği olumlu sağlık etkisinin açıklandığı bölümdür.
  • Üretici Firma Bilgileri ve Üretim İzinleri: Besinin hangi firma tarafından üretildiğini ve telefon, adres gibi firma bilgilerinin bulunduğu kısımdır. Üretici izinleri ise, sorumlu kuruluşlardan alınan izinleri göstermektedir. TSE damgası görmediğiniz bir ürünü veya üretici firma bilgileri etiketlerde olmayan ürünleri satın almamaya dikkat etmeniz gerekmektedir.

EN SIK RASTLAYACAĞINIZ ETİKETLERİN SİZE ANLATMAK İSTEDİKLERİ NELER OLABİLİR?

  • YAĞSIZ ET: 90 gram ağırlığında etin içerisinde 10 gramdan daha az yağ ve 95 miligram kolesterol olduğunu gösterir.
  • EKSTRA YAĞSIZ ET: 90 gram ağırlığındaki etin içerisinde 5 gramdan daha az yağ ve 95 miligram kolesterol olduğunu gösterir.
  • LİGHT ÜRÜN: Normal olarak üretilen türevlerine göre %30 daha az kalori içeren veya %50 daha az yağ içeren ürünlere konulan etikettir.
  • AZALTILMIŞ ENERJİLİ ÜRÜN: Normal olarak üretilen türevlerine kıyasla %25 daha az kalori veya yağ içeren ürünlere konulan etikettir.
  • TAZE ÜRÜN: Besin çiğ olarak ve herhangi bir işleme tabi tutulmadan satılıyorsa bu ibareye sahiptir.
  • TAZE DONDURULMUŞ ÜRÜN: Taze iken hızla dondurulmuş olan besinlerin üzerinde yer alan etikettir.
  • HOMOJENİZE SÜT: Yağı ayrılmış olan sütün, pürüzsüz ve berrak yapıda olduğunu anlatan etikettir.
  • PASTORİZE SÜT: Çiğ süt ve yumurta gibi besinlerin içinde bulunabilecek zararlı mikroorganizmaların yüksek ısıda yok edildiğini anlatan ifadedir.
  • UHT SÜT: Besinin yüksek ısıda işlem görerek bütün mikroorganizmalardan arındırıldığını ve 3 ay süresince oda şartlarında kapalı olarak saklanabileceğini gösteren etikettir. Yalnız bu tür ürünlerin paketi açıldıktan sonra buzdolabında saklanmaları gerekmektedir.
  • FENİLALANİN İÇERİR: Fenilketonüri (doğuştan metabolizma hastalığı) hastalarına yönelik bir uyarıdır. Bu tür besinlerin fenilketonürililer tarafından tüketilmemesi gerektiğini anlatır.
  • GLUTEN İÇERİR: Besinin glüten adı verilen protein yapıyı içinde barındırdığını ifade eden etikettir. Bu tür besinlerin Çölyak (Glüten Enteropatisi- Bir çeşit Protein emilim bozukluğu) hastaları tarafından tüketilmemesi gerektiğini ifade eder.

Sağlıklı günler dilerim…
18.03.2007 tarihinde Eskişehir Anadolu Gazetesi’nde yayınlanmıştır.